29 Temmuz 2017 Cumartesi

"BİTLİS PLATFORMU" Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Ankara’da "Bitlis Platformu" Toplantısı Düzenledi.

BİTLİS PLÂTFORMU

Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın Ankara’da düzenlediği “Bitlis Platformu’na hemşehrilerimizce gösterilen büyük ilgi ve katılım yanında konuşmacıların Bitlis’in ve Bitlislilerin sorunlarına yaklaşımları, çözüm önerileri her kesimi memnun ettiği gibi takdir topladı.
Vakfın bu başarılı çalışmalarından dolayı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İlhami Nalbantoğlu’nu tebrik ediyor, teşekkürlerimle birlikte bu tür çalışmalarının devamını diliyorum.
Bitlis Platformu’na katılımlarıyla onur veren ve yaptığı açıklamalarla Bitlis’in ve Bitlislilerin sorunlarını çok iyi bildiğini gördüğümüz Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Zeki Ergezen’e önce teşekkür ediyor ve başarı dileklerimizi sunuyorum. Bitlis’in sorunlarına yaklaşımındaki samimiyetiyle de bizlere moral verdiğini “Ben Ahlatlıyım, Ben Hizanlıyım, ben Tatvanlıyım demek yerine Ben Bitlisliyim, Ben Türkiyeliyim” şeklindeki konuşmasıyla da halkımızın takdirlerine mazhar olduğunu açıklamak istiyorum.
Bitlis’in il içi ve köy yolları, Tatvan-Ahlat-İran demiryolu, Bitlis Havaalanı, Göl ulaşımı ve deniz otobüsleri, ilköğretim ve lisilerimizdeki öğretmen, ders araç-gereç ihtiyacı, Bitlis Üniversitesi, özelleştirme kapsamına alınan Bitlis Sigara Fabrikası, sit alanı içinde kalan evlerimiz, halkımızın konut ihtiyacı ve toplu konut projesi, bürokratlarımızın yükselme ve atanmaları, halkımıza aş ve iş gibi sorunların gündeme getirildiği, çözüm ve önerilerle çare arandığı bu toplantıda, görüş öneri ve deneyimlerinden yararlanmak üzere konuşmalarını iszediğimiz bir kısım hemşehrilerimiz, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın tutanaklarını kitap olarak yayınladığı zaman bunları hepimiz tanıyacağız.
Bu tür toplantılarda Bitlis ve Bitlisliyi seviyorsanız lütfen konuşmalarınızı orada konuşma yapanlar düzeyine çıkarınız.
Mesela; Türkiye Vergi Rekortmeni BETAV’ın Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye’nin büyük işadamlarından değerli hemşehrimiz Sayın Cemil ÖZGÜR Bey’in Bitlis Milletvekili Sayın Abdurrahim AKSOY Bey’in, Bitlis milletvekili Sayın Vahit KİLER Bey’in, Bitlis’in yetiştirdiği Türkiye ve Avrupa düzeyinde çok değerli işadamı, BETAV’ın İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı kıymetli hemşehrimiz Sayın Ahmet EREN Bey’in daha söyleyebileceğimiz onlarca hemşehrimizin konuşmalarını örnek alınız. Zamanın elvermemesi nedeniyle toplantıda tartışalamayan birkaç konu hakkında kısaca görüşlerimizi açıklayalım.
Hidroelektrik santralı Bitli dere ve çay sularının birleştiği Ağaçköprü-Avavakfe, Sarıkonak-Narlıdere yerleşim merkezlerinin uygun görülecek merkezlerinden uygun görülecek bir yere yapılacak bir barajla suların enerji üretimine dönüştürülmesi yolları araştırılmalı, yapılacak baraj ve hidroelektrik santralının karlılığı, kısaca fizıbıl olup olmadığı incelenmeli ve projenin karlılığı halinde bu yatırımın finansmanı için Dünya bankası veya diğer uluslararası finans kuruluşları kaynaklarından yararlanma yolları aranmalıdır.
Sayın Valimizin bu önerimize sıcak bakacağını en azından bu konuda bir fizibilite raporu yaptıracağına inanmaktayız.
Oldukça zengin madensuyu, içme ve kaplıca kaynaklarına sahip olmamıza rağmen modern anlamda bir tesis bulunmadığından bu değerli Varlıklarımızdan istenilen ölçüde verim elde edilememektedir. İş adamı ve girişimcilerimizin dikkatlerini bu kaynaklarımıza çekmek istiyoruz. Herhangi bir pazar sorunu olmayan bu kaynaklarımızın yerlerini, özelliklerini, debilerini ve her türlü teknik verileri sunabilecek yetişmiş elemanlarımız bulunmaktadır.
Kamuya hizmet sunan bürokratlarımızın sorunlarına da değinmek istiyoruz. Çok çalışkan, değerli, bilgi birikimi ve deneyimleri yüksek dürüst hemşehrilerimiz kamudaki çeşitli kurum ve kuruluşlardaki görevlerde ülkemize hizmet etmektedirler. Bireysel beceri ve yetenekleriyle belirli bir düzeye gelebilmeyi başaran bu hemşehrilerimizin daha üst görevlere çıkabilmeleri için mutlaka desteklenmkelidirler.
Bilinmelidir ki ülkemizde veya dünyada üst düzey yönetici olabilmek için bazı jobilerin desteğini almak gerekiyor. Ayrıca bir bilgiye, beceriye gerek yoktur.
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı, 5 Nisan 2003 tarihinde, her kesimin katılımıyla gerçekleşen  “Bitlis Platformu” adındaki toplantıyı yapmakla bir ilke imzasını atmıştır. Tüm sorunlar masaya yatırılmış, çözümler dile getirilmiştir. Toplantıya katılım sağlayan ve en samimi duygularını, görüşlerini sergileyen konuşmacıların, dile getirdikleri, söz verdikleri, taahhüt ettikleri hususlara uyacakları konusunda en küçük bir kuşkumuzun olmadığını belirtiyor. Emeği geçen, destek veren herkesi yürekten kutluyoruz…

"BİTLİS’TE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU" ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ VE BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ’NİN DÜZENLEDİKLER 12-14 MAYIS 2016 TARİHLERİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ.

"BİTLİS’TE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU"
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ VE BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ’NİN DÜZENLEDİKLER  12-14 MAYIS 2016 TARİHLERİNDE BİTLİS’TE GERÇEKLEŞTİRİLDİ.

Çok sayıda bilim insanı, akademisyen ve araştırmacının katıldığı “Türk-Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Uluslararası Sempozyumu” Bitlis Eren Üniversitesi Yerleşkesinde iki ayrı salonda iki gün süreyle eşzamanlı olarak gerçekleştirildi.
Türk-Ermeni ilişkileri, Bitlis’te yaşanmış olaylar geniş bir bakış açısıyla masaya yatırıldı, tarihi süreç içerisinde geçmişteki ve günümüzdeki durum ve geleceğe yönelik ortaya konulacak hedefler tüm yönleri ile ele alındı.
Atatürk Araştırma Merkezi’nin öncülüğünde 70 civarında bilim insanının beş gün süre ile ağırlandığı Sempozyum sırasında Bitlis Valiliği, Bitlis Eren Üniversitesi, Bitlis Garnizon Komutanlığı, Bitlis Emniyet Müdürlüğü, Yerel Yönetimler, Eren Holding başta olmak üzere özel sektör kuruluşları, Bitlis Eren Üniversitesi akademisyenleri, öğrencileri ve Bitlis Halkı, her zaman olduğu gibi Bitlis’e özgü geleneksel konukseverliğin en seçkin, saygın, nitelikli ve güzel örneğini sergilediler.

25 Temmuz 2017 Salı

İLESAM (İLMİ ESER SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ) CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ “Anadolu’nun Kapısı Türkiye’nin Tapusu” İlhami NALBANTOĞLU

İLESAM (İlmî Eser Sahipleri Meslek Birliği) CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ
“Anadolu’nun Kapısı Türkiye’nin Tapusu”
İlhami NALBANTOĞLU
İLESAM Ankara Şubesi tarafından düzenlenen “Cumartesi Sohbetleri ve Şiir Dinletileri” tüm hızıyla devam ediyor.  İLESAM Kültür Evi’nde aktüel konular konuşuluyor, şiirler okunuyor; sanata, kültüre dair anlar paylaşılıyor. 
İLESAM üyelerinden Rıfat Çakır’ın sunumuyla başlayan program Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı  Başkanı İlhami Nalbantoğlu’nun “Anadolu’nun Kapısı Türkiye’nin Tapusu” isimli konuşması ile sürdü.
Konuşmasını bir sunum eşliğinde gerçekleştiren Nalbantoğlu, Ahlat hakkında pek çok fotoğraf ve bilgi paylaştı.
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı  Başkanı İlhami Nalbantoğlu’nun sunumundan derlediğimiz bilgileri  sizlere aktarıyoruz:
“Tarihçiler tarafından “Oğuz Taifesi Şehri” diye adlandırılan ve Ortaçağ Türk İslam dünyasının en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olan Ahlat, bu özelliğinden dolayı “Kubbe-tül İslam” adı ile de anılmıştır.
Bugün ise geçmişteki bu parlak döneminden dolayı Türkiye’nin “Tapu Senedi” olarak tanımlanan Ahlat, dünü günümüze bağlayan bir köprü görevi görmektedir.
Ahlat, Doğu Anadolu’da Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında Bitlis İli’ne bağlı 25.000 nüfuslu tarihi bir kenttir. Yüzölçümü 1044km.karedir. Eski adı Hilat olan Ahlat’ın eski kent merkezi 4,5 km. eninde 11 km. boyunda, yaklaşık 49,5 km. karelik bir alan üzerinde kurulmuş 9 mahalleden oluşuyordu.
Oya gibi süslenmiş anıt mezarların kimilerinin boyu 4 m.yi bulmaktadır. Temsil ettiği kişinin statüsü ile orantılıdır.
Roma, Med, Pers, Bizans gibi devletlerin hakimiyetinin yaşandığı, İslamiyet’in doğuşunu takip eden yıllarda bu dini yaymak için at koşturan Müslümanların fethetmek için kan döktüğü Ahlat, 1071 yılında büyük kumandan Alparslan’ın Bizanslıları bozguna uğratmasıyla Türklerin Anadolu’yu yurt edinmelerinde çok önemli rol oynamıştır.
Alparslan, Anadolu kapılarını Türklere açarken savaşa Ahlat’ta hazırlanmıştır. Bizans kuvvetleri  ile ilk çarpışmalar Ahlat’ın kuzey sırtlarındaki Sütey Yaylası mevkiinde başlamıştır.
Türklerin Anadolu’ya ilk geldikleri yıllardan itibaren sürekli yurt edindikleri bu merkezde Roma ve Bizans dönemleri de dahil olmak üzere her dönemden kalma değişik tarihi kalıntılara rastlanmaktadır.
Van Gölü’nün hemen kıyısında yapılmış olan bu kalenin yapımına Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlanmış olup II. Selim zamanında bitirilmiştir (1568) Kalenin yapımında büyük sanatkar Mimar Sinan ve Zal Paşa’nın görevlendirildikleri belirtilmektedir. Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
1275 tarihinde yapılan Mahmut oğlu Hasan Aka Kümbeti şekil bakımından aynı özelliği taşımaktadır. Bunlardan başka Boğatay Aka Kümbeti 1281, Hüseyin Timur Kümbeti 1279, Mimar Kasım tarafından yapılmıştır.
Mevcut kümbetler içinde en zengin bezemeleriyle dikkatleri çeken Erzan Hatun Kümbeti 1377, Türk türbe mimarisinin en güzel örneklerindendir. Erzan Hatun Kümbeti’nin üzerindeki üstün nitelikli süsleme ve tezyinatın büyük olasılıkla bir bayana ait olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Gövdesindeki kısa sütunlarıyla hareketli bir görünüme sahip olan Emir Bayındır Kümbeti 1481, özel şekliyle diğerlerinden farklı bir yapıya sahiptir.
Bayındır Padişah Kümbeti’nin dünyada bir benzerinin olmadığı düşünülmektedir.
Çevreye mistik bir görünüm ve eşsiz bir manzara veren bu kümbetlerin dışında, üzerlerinde ejder kabartmaları, geometrik ve bitkisel bezemeler bulunan, ait olduğu kişinin şahsiyeti ile ilgili bilgiler içeren, boyları 4 metreyi aşan binlerce mezar taşının bulunduğu mezarlıklar da vardır Ahlat’ta.
Bu mezarlıklardan en önemlisi ve en büyüğü Meydanlık Mezarlığı’dır. Bu mezarlıkta mezar taşlarından başka, mezar yapıları olduğu anlaşılan ve halk tarafından “akıt” adı verilen mezar odaları mevcuttur.
Bazılarında ise büyük ozan Yunus Emre’den deyişler bulunmaktadır:

“Yeryüzünde geze idim
Uğradım mirkatlar yatur
Kimi ulu kimi kiçi
Kimi yiğit kimi koca
Kimi vezir kimi hoca
Ançılayın çoklar yatur.”

Bunların dışında Bayındır Köprüsü ve darphane olduğu anlaşılan yapının kalıntıları, 13.yy.da dünyanın en büyük camilerinden biri olduğu anlaşılan “Ulu Cami”nin kalıntıları “Taşdirek” olarak adlandırılan “Bayındır Padişah”ın yazlık köşkü olduğu belirlenen yapının kalıntıları “çifte hamam” Ahlat’ta bulunan eserlerden bazılarıdır.
Ulu Cami bir ilkokul binasının altındaydı. Prof Dr. Halk Karamağaralı tarafından gün yüzüne çıkarılmıştır.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Ahlat’ta 5 bin hamamın olduğunu yazmıştır. Ancak bu sayının abartılı olduğu anlaşılmaktadır. Fakat çok sayıda çifte hamamın kalıntılarına rastlanmıştır.
Ahlat’taki tarihi dokunun bu derece tahribata uğramasının bir başka nedeni de burasının deprem kuşağı üzerinde bulunmasıdır.Çeşitli zamanlarda oluşan şiddetli depremler, bu eserlerin büyük kısmını yerle bir etmiştir. Hatta bir keresinde oluşan büyük bir deprem sonrası binlerce kişi yaşamını yitirmiş, birçok eser yıkılmış; bunun üzerine depremlerden bunalan 12000 ailenin Kahire’ye göç ettiği halen burada “Ahlat Mahallesi” olarak bilinen bir semtin olduğu bilinmektedir. 
Buradan hareketle Ahlat’ın nüfusunun 300000 civarında olduğu, dönem itibariyle dünyanın en büyük kentleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Ahlat, günümüzde tarihi geçmişi ile geleceğe ışık tutan, doğal ve turistik güzelliğiyle son yıllarda “Doğu’nun Bodrum’u” olarak tanımlanan bir kent haline gelmiştir.
Bu özellikleriyle geçmişte başta “Kubbet-ül İslam” olmak üzere “Ata Yadigarı Şehir” , “Oğuz Taifesi Şehri”, “Kadim Şehir”, “Tapu Senedimiz”, “Anadolu’da Türk Mührü”, “Doğu’nun Bodrum’u” gibi isimlerle taltif edilen “Anadolu’nun Kapısı, Türkiye’nin Tapusu” tanımlamasını da yukarıda sayılan diğer unvanları gibi fazlasıyla hak etmektedir.
Divriği Ulu Camii Türkiye’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan ilk eserdir. Bu olağanüstü eserin mimarı Ahlatlı mimar Hürrem Şah’tır.
1960’lı yıllarda başlayan Ahlat kazıları halen devam etmektedir. Ancak çıkarılan eserlerin çoğunun yok olduğu üzücü bir gelişmedir.
Abdurrahman Gazi Türbesi Ahlatlı taş ustası Tahsin Kalender tarafından yapılmış tek son dönem eseridir.”
İlhami Nalbantoğlu, konuşmasını Ahmet Turan KAZGÖL’ün  Ahlat’ı anlatan “Ben” isimli şiiri ile sonlandırdı.

BEN 
Ben çağlar ötesinden
Akıp gelen bir selim,
Ben tarihle doğdum
Ben tarihle giderim.
Ben de kutsaldır toprak
Kazma vurma öyle bırak
Mihenk taşı ulamazsan
Bir de benim taşıma bak.
Ben Kubbe-t-ül İslam denen
Üç şehirden biriyim,
Ben asırların değil
Çağların eseriyim.
Ben hal’im, ben atiyim, ben maziyim
Ben Erzan  Hatun, ben Dede Maksut
Ben Abdurrahman Gaziyim.
Alparslan’ı Malazgirt’e ben yolladım
Ertuğrul’un Osman Bey’in beşiğini ben salladım.
Ben de güneş başka doğar
Benim yıldızlarım daha parlaktır,
Benim göklerim mavi
Mehtabım aktır.
Ben sabır taşıyım
Adımve tarihimdri saltanatım
Beni hala tanımadınız mı
Ben Ahlat’ım. 
Ahmet Turan KAZGÖL 

Kendisine yöneltilen soruları da cevaplayan İlhami Nalbantoğlu’na katılımlarından dolayı İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.
Etkinliğin ikinci  yarısını oluşturan  Şiir Dinletisi, Rıfat Çakır’ın etkileyici sunumu ile gerçekleşti.
Murat Duman, Orhan Yüksel, Hanefi Işık, Orhan Vergili, Prof. Dr. Nurullah Çetin, İhsan Hökelekli, Bekir Yeğnidemir, Sevgi Yücebaş, Ali Kemal Parıldar, Muzaffer Karslı, Seyfettin Çoban, Hayrettin Gültekin, Sibel Unur Özdemir, Selahattin Dündar, Hüseyin Ünlü, Hatun Tülin Şenel, Necati Özdenkoş, Nurettin Gür Ozanoğlu, Ozan Sevdai, Devlet Aksoy, Kul Kemal, Sakine Hanım, Sevinç Doğancan Güven, İbrahim Yaman, Hicabi Koçak, Veli Zor, Aşık Şemsettin Güneş, Aşık Binali Kılıç, Aşık Yaşar Demiroğlu, Yücel Muş, Mahir Ünat, Kemalettin Kalkan, Bayram Yelen, Fatma Yangın Ekşioğlu, Meliha Sevilir, Hilmi Teke, Ali Kahraman, Hüseyin Gürsoy, Dursun Kaymak, Ozan Türkmeni ve Şakir Susuz etkinliğe katılan isimler arasındaydı.
Birbirinden değerli şairlerin ve halk ozanlarının katılımıyla şiirli, sözlü, sazlı dakikalar yaşandı İLESAM Kültür Evinde.
İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz.Unutmayın!!!  

(HABER METNİ ve FOTOĞRAFLAR: 28 Kasım 2015-Sibel Unur Özdemir)

24 Temmuz 2017 Pazartesi

AHLAT MUTFAĞINDA KIŞ HAZIRLIĞI III

AHLAT MUTFAĞINDA 
KIŞ HAZIRLIĞI III
İlhami NALBANTOĞLU
13.Yüzyıl dünyasının önemli kültür, sanat, bilim ve ticaret merkezlerinden biri olan Ahlat, bu görkemli duruşu ve 300.000 nüfusuyla
“Kubbet-ül İslam” olarak tanımlanıyordu. Bu konumuyla  doğal olarak  zengin bir mutfak kültürüne de sahipti.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, gerek yöre mutfağı gerekse  Ahlat Mutfağı ile ilgili izlenimlerini ünlü eseri “Seyahatname”de etraflıca anlatmaktadır. Dönemimizin ve yöremizin ünlü bilim insanlarından Sayın Prof.Dr.Oktay Belli ve muhterem eşleri Sayın Sühran Belli Hanımefendi çifti de, Evliya Çelebi’nin bu izlenimlerini çağımızın değer yargıları ile farklı ve bilimsel bir yaklaşımla analiz ederek bilim dünyasına kazandırmaktadırlar.
Tarihi sürecin akışına koşut olarak, Anadolu’ya Ahlat’tan adımını atan Türk Ulusu, bununla yetinmeyip Avrupa’nın içlerine kadar giderek büyük bir imparatorluk olarak dünyanın kaderini belirleme misyonunu yerine getirmiştir.
Bu süreç içerisinde bir dönemin parlak kenti Ahlat,  zamanla önemini ve albenisini yitirerek eski konumundan uzaklaşmak durumunda kalmıştır.
300.000 gibi dünyanın sayılı en büyük kentlerinden biri olan Ahlat’ın nüfusu 3.000’lere kadar düşmüş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla yeniden bir toparlanma sürecine girmiştir.
1950’li yıllarda nüfusu 5.000’ler düzeyine çıkan Ahlatta doğal olarak eski parlak döneminden  pek çok kültürel objenin yanında  mutfak kültürüne dair izlerin de  tümüyle olmasa da yeteri kadar kalmadığına üzülerek tanık olmaktayız.
İşte tam da o yıllarda Ahlat’ta nalbantlık mesleğini yürütmekte olan Abdullah Nalbant Usta, Türk mutfağının en önemli unsurlarından biri olan tel kadayıf’ın Ahlat Mutfağı’nda olmadığını görerek bu açığı kapatma  çabası içine girmiştir.
Abdullah Nalbant Usta, o dönemde gerek mutfak kültürü gerekse diğer alanlarda bir hayli ileri düzeyde olan Diyarbakır ve Gaziantep illerine giderek buralarda  kadayıf üretimi ile ilgili incelemelerde bulundu.
Kadayıf üretimi için gerekli olan, araç gereç ve malzemeleri satın alarak   Ahlat’a getirdi.
Kadayıf üretimi için gerekli olan malzemelere bakacak olursak:
1.Büyükçe bakır bir sini
2.Hamur kazanı
3.Döküm sürgeci
4.Süzgece doldurma kepçesi
5.Temizleme ve toplama aparatları
Tel kadayıfın hamuru  akışkan bir şekilde hazırlandıktan sonra süzgeçli bir kepçe ile döküm aparatına doldurulur. İyice ısıtılmış bakır zemin üzerine dıştan başlayıp içe doğru daireler çizilerek dökülür. Bir iki dakika içinde pişen hamur, özel toplama aparatı ile usulüne uygun olarak toplanarak bir kenarda istif edilir.
Altı ayı kış sezonu nedeniyle kar altında geçen Ahlat’ta, nalbantlık mesleğini icra edemeyince hem boş zamanını değerlendirmek,  hem de Ahlat mutfağını tel kadayıf ile buluşturmak  ve Ahlat insanına bu tadı tattırmak   adına bu işe soyunmuştur Abdullah Nalbant Usta.
             Evinin bir köşesini bu iş için ayırdı, buraya önce bir  kadayıf fırını inşa etti, daha sonra gerekli olan araç ve gereçleri işlevlerine göre kullanmaya başladı.
Ancak tel kadayıf yapmaya uygun kaliteli un ve odun kömürü Ahlat’ta bulunmadığı için bunları da gene çevre  il ve ilçelerden getirdi.
Abdullah Nalbant Usta, kadayıf üretme işlevini sadece kış aylarında yaptığından, geri kalan diğer altı aylık yaz döneminde gene kadayıf yeme şansına sahip olamamıştır Ahlat halkı.
Abdullah Nalbant Usta, uzun yıllar bu hizmeti yerine getirmiş, yaşının ilerlediği ve bu görevi artık yapamaz duruma geldiğinde, usta çırak ilişkisi çerçevesinde  yerine bir çırak bırakma arzusuyla oturduğu mahallenin mazbut ama en fakir gençlerinden birini yanına alıp, tüm araç ve gereçleri hiçbir karşılık beklemeksizin ona vererek yetiştirmiş, bu mesleğin kendisinden sonra da uzun yıllar devam etmesine  olanak sağlamıştır.
Abdullah Nalbant Usta, tel kadayıfın yanında Ahlat Mutfağına  gül reçeli, gül suyu gibi başka ürünleri de kazandırmıştır.
             İstanbul’dan getirdiği çeşitli gül fideleri, meyve ağaçları ile Ahlat’ta o dönem için olmayan pek çok bitkiye de getirerek Ahlat Mutfağına kazandırmıştır.
50’lı yıllardan 80’li yıllara kadar Abdullah Nalbant Usta’nın ürettiği tel kadayıf, o yıllarda yemekleri ile ünlenen ve yörede haklı bir şöhrete sahip olan Cafer Usta’nın Lokantası’nda da hem kent halkına hem de  Ahlat’tan geçen insanlara sunulmuştur.
Abdullah Nalbant Usta, evinin bahçesinde oluşturduğu gül bahçesi ile de bir ilki Ahlat’a  getirmiştir. Ulusal bayramlarda yapılan resmi törenlere buradan çiçek gönderilmiştir.
Abdullah Nalbant Usta’nın  gerek Ahlat Mutfağına olan katkıları, gerekse Ahlat Halkına sunduğu ilkler gerekse  hiçbir karşılık kabul etmeden Halk Hekimliğindeki yarım yüzyıla yaklaşan hizmetleri  aynı adlı bir kitapta yayımlanmıştır.
Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden olan tel kadayıf, Selçuklu döneminde bilinmiyordu. İlk kez 1800’lü yılların son çeyreğinde Bingöl civarında yaşayan Ermeni asıllı bir Türk tarafından yapılmaya başlandı.
Bu farklı lezzet kısa sürede çok tutundu ve usta çırak ilişkisi ile kuşaktan kuşağa yaşayarak günümüze kadar gelmeyi başardı.
Günümüzde bölgelere yörelere ve insanların yaratıcı güçlerine göre kadayıf çeşitli şekillerde yapılmaya başlandı. Erzurum’da kadayıf dolması, Diyarbakır ve Bingöl’de burmalı kadayıf, güney illerimizde künefe çeşitleri bunlardandır.
Erzurum mutfağının seçkin ürünleri arasında yer alan Kadayıf Dolması değişik şekillerde hazırlanmasının bir örneğidir.
             Geçmiş dönemlerde ilkel usullerle yapılan tel kadayıf günümüz koşullarında teknik olanaklarla el değmeden ve hijyenik ortamlarda hazırlanmaktadır.
             Bu sunumda yer alan bilgiler herhangi bir kaynaktan alıntı olmayıp, özgün olarak tamamen  gözleme dayalı olarak derlenerek  hazırlanmıştır.
1940 yılından 1985 yılına kadar Ahlat Halk Hekimliğinin unutulmaz ismi olarak, hiçbir kimseden hiçbir karşılık beklemeksizin Ahlat insanını pek çok ilkle tanıştıran Abdullah Nalbant Usta’yı bu hizmetlerinden dolayı minnetle, rahmetle  ve saygıyla anıyoruz.