11 Ağustos 2017 Cuma

İlhami NALBANTOĞLU "ARKADAŞIM KERTENKELE“ - Neredesin Arkadaşım Kertenkele?

ARKADAŞIM KERTENKELE
Amerika, dünyanın en büyük, en modern, en zengin, en çağdaş ülkelerinin başında geliyor. Böyle olmasına karşın bu ülkede yaşayan insanların tümünün, mutlu, huzurlu, müreffeh, sorunsuz olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Son otuz yılda  maddi olarak zenginleşen, kaynakları gün geçtikçe artan ülkelerde insanların giderek yalnızlaştığını, kimi yerlerde adeta toplumdan izole olduğunu görüyoruz. Bu durum öylesine bir hızlı gelişme gösterdi ki kimi çevreler bunu “Yalnızlık Çağı” olarak nitelendirmeye başladılar.
ABD’de bulunduğumuz süre içerisinde bu durumun öylesine somut örneklerine tanık olduk ki, bu konuya değinmeden geçmenin bir eksiklik olacağını düşündük.
Yalnızlığın yaşı, statüsü, etiketi, milliyeti, ırkı, dini, rengi yoktur. Bunun bir yaradılış sorunu, yetişme tarzı, çevresel etkiler, kişilik sorunu, yaşanılan olaylarla ilintili olduğu bilinmektedir.
Çok kalabalık bir ortamda yaşıyorsunuz, gerek işiniz gerek eviniz her türlü sosyal tesislerle donatılmış. Yüzme havuzundan, spor alanlarına kadar her şey var. Bunlar yetmiyormuş gibi internet denilen dünyanın son harikası elinizin altında. Çevredeki, sinemalar, tiyatrolar, alış-veriş merkezleri, eğlence yerleri sizi tatmin etmiyor. Tüm bu kalabalıklar içinde kendinizi izole edilmiş hissediyorsunuz. Bunu diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hissi de tetikler.
Batılı insanların karşıdan gelen insanlara en azından bir “Günaydın, iyi günler” gibi sözcükleri gülümseyerek söylediklerini örnek olarak çok abartılı bir biçimde ön plana çıkarıldığını düşünüyoruz. Buradaki gözlemlerimizde bu yaklaşımın içten ve samimi bir özellik taşımadığını, bir adım geçtikten sonra gerçek dünyasına döndüğünü ve bunun yüzüne derin çizgilerle yansıdığını şaşkınlık gözlemledik. Bunun aynı zamanda, yalnız insanların yalnızlıklarını gizlemek için sığındıkları bir perde işlevi gördüğü kanısına vardık. Araştırmacılar, Amerika da yaşlılarda yalnızlık oranının yaklaşık %17 civarında  olduğunu, evlenmemiş, sağlık sorunları olan, eğitimsiz, işlevsel bozukluğu ve ekonomik sorunları olan, evde yalnız yaşayan yaşlılarda bu hissin daha yoğun olduğunu belirlemişler.
O da öyle birisiydi,  Amerika’nın önemli kentlerinden birinde yaşıyordu. İyi bir eğitim almıştı, iyi bir işi vardı, çok güzel ve kalabalık bir site de yaşıyordu. Arabası ile her gün erkenden işine gidiyor, iş çıkışı yolunun üzerindeki marketten günlük ihtiyaçlarını alıp evine dönüyordu.
İşinde çok başarılıydı, çevresindeki insanlarla iletişimi iş konularının dışına taşmıyordu. Kişisel bilgilerini kimseyle paylaşmıyor, kendisine yakınlık gösteren çalışma arkadaşlarını kırmadan, incitmeden devre dışı bırakmayı iyi ayarlıyordu.
Çalıştığı yerde ona yakınlık gösteren bayan arkadaşlarını bile, “arkadaşım var” diyerek reddediyordu.
Onun bu halinden yakın çevresinden kimsenin bilgisi yoktu. Bunun yaşadığı  hüsranla sonuçlanan bir aşktan mı yoksa çocukluk döneminde başından geçen bir travmadan mı kaynaklandığı konusunda bir bilgi yoktu.
Evine dönmeden uğrayabileceği, sohbet edebilecek arkadaşlar bulabileceği mekanlar olmasına karşın yalnız kalmanın iksirine kaptırmıştı kendisini.  Evcimen birisiydi,  varsa yoksa evim diyor, evine kapanıyor, yalnızlık şerbetinin şarhoşu olmayı yeğliyordu. Eve gelir gelmez soyunuyor, duşunu alıyor, daha hafif ve rahat giysiler giyiyordu.
Yaşadığı site her türlü sosyal olanağa sahipti. Ancak o yüzme havuzunda vakit geçirmeyi yeğliyordu. Yüzse de yüzmese de havuza gidiyor, bir şezlonga uzanıyordu.
Her gün  aynı yerde, aynı şezlonga oturmaya mecburmuş gibi hissediyordu kendisini. Bunu bir alışkanlık haline getirmişti, derin hülyalara dalmak onun yaşam tarzı olmuştu adeta.
Günler böylece gelip geçiyordu, bir gün gene aynı konumdayken, ayağının dibinde bir kertenkele gördü. Kertenkele kafasını kaldırmış gözlerini onun gözlerinin içine dikmiş bakıyordu. Öyle kalakaldı, biliyordu en ufak bir hareket yapsa kertenkelenin kaçacağını. Yapmadı, kertenkele de kaçmadı. Bakışlarının esiri olmuştu adeta,  çünkü bu yaşına kadar kimse onun gözlerine öyle bakmamıştı. Bir süre öylece beklediler,  kimse gözünü kaçırmadı.
Çevreden gelen bir çıtırdı yüzünden kertenkele birden irkildi, keskin hareketleriyle  sesin geldiği yere baktı. Tehlike’nin geldiğini fark ettiği için olsa gerek bir anda yerinden fırlayıp demir parmaklıkların arasından ormana girip kayboldu.
Kertenkelenin gözlerine bakarken daldığı hayallerinden uyanmak istemiyordu, bir süre öylece bekledi, belki gelir diye, gelen giden olmadı. Ama artık onu her gün oraya götüren bir nedeni vardı. Aynı zamanda  o kertenkele yüreğindeki boşluğu doldurmuştu. İnsanlarda arayıp da bulamadığı ilgiyi bir başka canlıda bulmuştu. Sonraki günlerde aynı yere, aynı şezlonga gitmeyi hiç ihmal etmedi.
Günlerce devam etti bul hal, gerçi oradan pek çok kertenkeleler gelip geçti ama, hiçbiri onun gibi  bakmadı. O bakış içini ısıtmıştı, beklediği bakış oydu, onu çevresinde bulamıyordu, soruyordu!..
“Neredesin Arkadaşım Kertenkele?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder