İLESAM (İlmî Eser Sahipleri Meslek Birliği) CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ
“Anadolu’nun
Kapısı Türkiye’nin Tapusu”
İlhami
NALBANTOĞLU
İLESAM Ankara
Şubesi tarafından düzenlenen “Cumartesi Sohbetleri ve Şiir Dinletileri” tüm
hızıyla devam ediyor. İLESAM Kültür Evi’nde aktüel konular konuşuluyor,
şiirler okunuyor; sanata, kültüre dair anlar paylaşılıyor.
İLESAM
üyelerinden Rıfat Çakır’ın sunumuyla başlayan program Ahlat Kültür Sanat
ve Çevre Vakfı Başkanı İlhami Nalbantoğlu’nun “Anadolu’nun
Kapısı Türkiye’nin Tapusu” isimli konuşması ile sürdü.
Konuşmasını bir
sunum eşliğinde gerçekleştiren Nalbantoğlu, Ahlat hakkında pek çok fotoğraf ve
bilgi paylaştı.
Ahlat Kültür
Sanat ve Çevre Vakfı Başkanı İlhami Nalbantoğlu’nun sunumundan
derlediğimiz bilgileri sizlere aktarıyoruz:
“Tarihçiler
tarafından “Oğuz Taifesi Şehri” diye adlandırılan ve Ortaçağ Türk İslam
dünyasının en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olan Ahlat, bu özelliğinden
dolayı “Kubbe-tül İslam” adı ile de anılmıştır.
Bugün ise
geçmişteki bu parlak döneminden dolayı Türkiye’nin “Tapu Senedi” olarak
tanımlanan Ahlat, dünü günümüze bağlayan bir köprü görevi görmektedir.
Ahlat, Doğu
Anadolu’da Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında Bitlis İli’ne bağlı 25.000 nüfuslu
tarihi bir kenttir. Yüzölçümü 1044km.karedir. Eski adı Hilat olan Ahlat’ın eski
kent merkezi 4,5 km .
eninde 11 km .
boyunda, yaklaşık 49,5 km .
karelik bir alan üzerinde kurulmuş 9 mahalleden oluşuyordu.
Oya gibi
süslenmiş anıt mezarların kimilerinin boyu 4 m .yi bulmaktadır. Temsil ettiği kişinin
statüsü ile orantılıdır.
Roma, Med, Pers,
Bizans gibi devletlerin hakimiyetinin yaşandığı, İslamiyet’in doğuşunu takip
eden yıllarda bu dini yaymak için at koşturan Müslümanların fethetmek için kan
döktüğü Ahlat, 1071 yılında büyük kumandan Alparslan’ın Bizanslıları bozguna
uğratmasıyla Türklerin Anadolu’yu yurt edinmelerinde çok önemli rol oynamıştır.
Alparslan,
Anadolu kapılarını Türklere açarken savaşa Ahlat’ta hazırlanmıştır. Bizans
kuvvetleri ile ilk çarpışmalar Ahlat’ın kuzey sırtlarındaki Sütey Yaylası
mevkiinde başlamıştır.
Türklerin
Anadolu’ya ilk geldikleri yıllardan itibaren sürekli yurt edindikleri bu
merkezde Roma ve Bizans dönemleri de dahil olmak üzere her dönemden kalma
değişik tarihi kalıntılara rastlanmaktadır.
Van Gölü’nün
hemen kıyısında yapılmış olan bu kalenin yapımına Kanuni Sultan Süleyman
zamanında başlanmış olup II. Selim zamanında bitirilmiştir (1568) Kalenin
yapımında büyük sanatkar Mimar Sinan ve Zal Paşa’nın görevlendirildikleri
belirtilmektedir. Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
1275 tarihinde
yapılan Mahmut oğlu Hasan Aka Kümbeti şekil bakımından aynı özelliği
taşımaktadır. Bunlardan başka Boğatay Aka Kümbeti 1281, Hüseyin Timur Kümbeti
1279, Mimar Kasım tarafından yapılmıştır.
Mevcut kümbetler
içinde en zengin bezemeleriyle dikkatleri çeken Erzan Hatun Kümbeti 1377, Türk
türbe mimarisinin en güzel örneklerindendir. Erzan Hatun Kümbeti’nin üzerindeki
üstün nitelikli süsleme ve tezyinatın büyük olasılıkla bir bayana ait
olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Gövdesindeki
kısa sütunlarıyla hareketli bir görünüme sahip olan Emir Bayındır Kümbeti 1481,
özel şekliyle diğerlerinden farklı bir yapıya sahiptir.
Bayındır Padişah
Kümbeti’nin dünyada bir benzerinin olmadığı düşünülmektedir.
Çevreye mistik
bir görünüm ve eşsiz bir manzara veren bu kümbetlerin dışında, üzerlerinde
ejder kabartmaları, geometrik ve bitkisel bezemeler bulunan, ait olduğu kişinin
şahsiyeti ile ilgili bilgiler içeren, boyları 4 metreyi aşan binlerce mezar
taşının bulunduğu mezarlıklar da vardır Ahlat’ta.
Bu
mezarlıklardan en önemlisi ve en büyüğü Meydanlık Mezarlığı’dır. Bu mezarlıkta
mezar taşlarından başka, mezar yapıları olduğu anlaşılan ve halk tarafından “akıt”
adı verilen mezar odaları mevcuttur.
Bazılarında ise
büyük ozan Yunus Emre’den deyişler bulunmaktadır:
“Yeryüzünde geze idim
Uğradım mirkatlar yatur
Kimi ulu kimi kiçi
Kimi yiğit kimi koca
Kimi vezir kimi hoca
Ançılayın çoklar yatur.”
Bunların dışında
Bayındır Köprüsü ve darphane olduğu anlaşılan yapının kalıntıları, 13.yy.da
dünyanın en büyük camilerinden biri olduğu anlaşılan “Ulu Cami”nin kalıntıları
“Taşdirek” olarak adlandırılan “Bayındır Padişah”ın yazlık köşkü olduğu
belirlenen yapının kalıntıları “çifte hamam” Ahlat’ta bulunan eserlerden
bazılarıdır.
Ulu Cami bir
ilkokul binasının altındaydı. Prof Dr. Halk Karamağaralı tarafından gün yüzüne
çıkarılmıştır.
Ünlü gezgin
Evliya Çelebi, Ahlat’ta 5 bin hamamın olduğunu yazmıştır. Ancak bu sayının
abartılı olduğu anlaşılmaktadır. Fakat çok sayıda çifte hamamın kalıntılarına
rastlanmıştır.
Ahlat’taki
tarihi dokunun bu derece tahribata uğramasının bir başka nedeni de burasının
deprem kuşağı üzerinde bulunmasıdır.Çeşitli zamanlarda oluşan şiddetli
depremler, bu eserlerin büyük kısmını yerle bir etmiştir. Hatta bir keresinde
oluşan büyük bir deprem sonrası binlerce kişi yaşamını yitirmiş, birçok eser
yıkılmış; bunun üzerine depremlerden bunalan 12000 ailenin Kahire’ye göç ettiği
halen burada “Ahlat Mahallesi” olarak bilinen bir semtin olduğu
bilinmektedir.
Buradan
hareketle Ahlat’ın nüfusunun 300000 civarında olduğu, dönem itibariyle dünyanın
en büyük kentleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Ahlat, günümüzde
tarihi geçmişi ile geleceğe ışık tutan, doğal ve turistik güzelliğiyle son
yıllarda “Doğu’nun Bodrum’u” olarak tanımlanan bir kent haline gelmiştir.
Bu
özellikleriyle geçmişte başta “Kubbet-ül İslam” olmak üzere “Ata Yadigarı
Şehir” , “Oğuz Taifesi Şehri”, “Kadim Şehir”, “Tapu Senedimiz”, “Anadolu’da
Türk Mührü”, “Doğu’nun Bodrum’u” gibi isimlerle taltif edilen “Anadolu’nun
Kapısı, Türkiye’nin Tapusu” tanımlamasını da yukarıda sayılan diğer unvanları
gibi fazlasıyla hak etmektedir.
Divriği Ulu
Camii Türkiye’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan ilk eserdir. Bu
olağanüstü eserin mimarı Ahlatlı mimar Hürrem Şah’tır.
1960’lı yıllarda
başlayan Ahlat kazıları halen devam etmektedir. Ancak çıkarılan eserlerin
çoğunun yok olduğu üzücü bir gelişmedir.
Abdurrahman Gazi
Türbesi Ahlatlı taş ustası Tahsin Kalender tarafından yapılmış tek son dönem
eseridir.”
İlhami
Nalbantoğlu, konuşmasını Ahmet Turan KAZGÖL’ün Ahlat’ı anlatan “Ben”
isimli şiiri ile sonlandırdı.
BEN
Ben çağlar ötesinden
Akıp gelen bir selim,
Ben tarihle doğdum
Ben tarihle giderim.
Ben de kutsaldır toprak
Kazma vurma öyle bırak
Mihenk taşı ulamazsan
Bir de benim taşıma bak.
Ben Kubbe-t-ül İslam denen
Üç şehirden biriyim,
Ben asırların değil
Çağların eseriyim.
Ben hal’im, ben atiyim, ben
maziyim
Ben Erzan Hatun, ben
Dede Maksut
Ben Abdurrahman Gaziyim.
Alparslan’ı Malazgirt’e ben
yolladım
Ertuğrul’un Osman Bey’in
beşiğini ben salladım.
Ben de güneş başka doğar
Benim yıldızlarım daha
parlaktır,
Benim göklerim mavi
Mehtabım aktır.
Ben sabır taşıyım
Adımve tarihimdri saltanatım
Beni hala tanımadınız mı
Ben Ahlat’ım.
Ahmet Turan KAZGÖL
Kendisine
yöneltilen soruları da cevaplayan İlhami Nalbantoğlu’na katılımlarından
dolayı İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz tarafından bir “Teşekkür
Belgesi” takdim edildi.
Etkinliğin
ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi, Rıfat Çakır’ın etkileyici
sunumu ile gerçekleşti.
Murat Duman,
Orhan Yüksel, Hanefi Işık, Orhan Vergili, Prof. Dr. Nurullah Çetin, İhsan
Hökelekli, Bekir Yeğnidemir, Sevgi Yücebaş, Ali Kemal Parıldar, Muzaffer
Karslı, Seyfettin Çoban, Hayrettin Gültekin, Sibel Unur Özdemir, Selahattin
Dündar, Hüseyin Ünlü, Hatun Tülin Şenel, Necati Özdenkoş, Nurettin Gür
Ozanoğlu, Ozan Sevdai, Devlet Aksoy, Kul Kemal, Sakine Hanım, Sevinç Doğancan
Güven, İbrahim Yaman, Hicabi Koçak, Veli Zor, Aşık Şemsettin Güneş, Aşık Binali
Kılıç, Aşık Yaşar Demiroğlu, Yücel Muş, Mahir Ünat, Kemalettin Kalkan, Bayram
Yelen, Fatma Yangın Ekşioğlu, Meliha Sevilir, Hilmi Teke, Ali Kahraman, Hüseyin
Gürsoy, Dursun Kaymak, Ozan Türkmeni ve Şakir Susuz etkinliğe katılan isimler
arasındaydı.
Birbirinden
değerli şairlerin ve halk ozanlarının katılımıyla şiirli, sözlü, sazlı
dakikalar yaşandı İLESAM Kültür Evinde.
İLESAM Şiir
Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya
olmasın-bekliyoruz.Unutmayın!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder