21
ŞUBAT 1918 AHLAT
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı (AKSAV)
13. Yüzyıl Türk-İslam dünyasının
en gelişmiş, en uygar kentlerinden biri olan Ahlat, 300.000’e varan nüfusu ile
döneminin dünyadaki sayılı kentlerinden biri durumundaydı. Tarih süreci
içerisinde üstlenmiş olduğu misyon gereği olarak “Kubbet-ül İslâm” unvanı ile
taçlandırılmıştı. Günümüz Türkçe’si ile İslam’ın Kubbesi anlamını taşıyordu.
Bir başka ifade ile İslam’ın doruk noktasında yaşandığı ve yaşatıldığı
yer.Ahlat, o dönemin muhteşem tarihi ve kültürel zenginliğini günümüze kadar
taşıyabilmiş ender yelerden birisidir.
Tarihi belgelere göre M.Ö. 3000 yıllarında kurulduğu
anlaşılan Ahlat, Türklerin Anadolu’yu
yurt edindikleri döneme kadar pek çok değişik kavimlere ve uygarlıklara
beşiklik etmiştir. Özellikle Selçuklular
döneminde çok parlak bir misyonu üstlenmiştir.
Dana sonra Osmanlılar döneminde “Ata Yadigarı Şehir” olarak
adlandırılmış ve Osmanlı Padişahları tarafından büyük iltifat görmüştür.
Ahlat, üstlenmiş olduğu bu
müstesna misyonu ile hemen hemen tarihin her döneminde stratejik konumundan
ötürü tüm egemen güçlerin gözdesi olma özelliğini sürdürmüştür. Bu nedenle pek
çok kereler el değiştirmiş, pek çok kereler işgal edilmiştir ve pek çok kereler
yakılıp yıkılmaktan kendini koruyamamıştır.
BU SALDIRI VE İŞGALLERİN SONUNCUSU
1915-1916 tarihindeki Rus-Ermeni
istilasıdır.Geçmişte pek çok kereler olduğu gibi bu dönemde de tarihinin en acımasız katliamına ve talanına
maruz kalmaktan kurtulamamıştır.
Dönemin Rus İmparatoru Çar Deli Petro’nun sıcak denizlere ulaşma hedefi şeklindeki vasiyetini yerine getirmek isteyen Rus kuvvetleri hızla Anadolu’yu işgal etmeye başlamışlardı. İşgalci güçlerin Rus Kumandanı General Şarpantiye, Adilcevaz’ı işgal ettikten sonra Ahlat’a doğru ilerliyordu. Şarpantiye, 3’üncü Rus Maverayibaykal Kazak Livası’nı da güçlerine katarak Ahlat’a doğru ilerlemeye başlamıştı. Ruslar bu taarruza yaklaşık olarak 36 süvari ve Kazak bölüğü ve 22 topla başladılar. Bunlara ek olarak 3’üncü Maverayibaykal Kazak Livası da dahil edilmişti.
Dönemin Rus İmparatoru Çar Deli Petro’nun sıcak denizlere ulaşma hedefi şeklindeki vasiyetini yerine getirmek isteyen Rus kuvvetleri hızla Anadolu’yu işgal etmeye başlamışlardı. İşgalci güçlerin Rus Kumandanı General Şarpantiye, Adilcevaz’ı işgal ettikten sonra Ahlat’a doğru ilerliyordu. Şarpantiye, 3’üncü Rus Maverayibaykal Kazak Livası’nı da güçlerine katarak Ahlat’a doğru ilerlemeye başlamıştı. Ruslar bu taarruza yaklaşık olarak 36 süvari ve Kazak bölüğü ve 22 topla başladılar. Bunlara ek olarak 3’üncü Maverayibaykal Kazak Livası da dahil edilmişti.
Rus işgal kuvvetlerinin 3’üncü
Maverayibaykal Kazak Livası Adilcevaz cephesinden taarruz ederken, Kafkas
Süvari tümenleri de Malazgirt yönünden gelerek
Ahlat’ı kuşatmışlardı. Takvimler
29 Haziran 1915’i gösteriyordu. Dönemin askeri ve stratejik
koşulları Ahlat’ın savunması için ancak
2 Taburluk bir kuvveti ayırabilmişti. Bu birlik, Rus askerleri karşısında fazla
bir direnç gösteremeyeceği düşüncesiyle askeri bir strateji olarak kenti terk
etmeyi tercih etmişti. Bu manevra ile büyük zayiat vermenin önüne geçilmişti.
Ancak, olanakları kenti terk etmeye uygun olanların dışında kalan yoksul ve
fakir Ahlat halkı, Ahlat’a gelene dek işgal edilen her yöremizde olduğu gibi
Ermeni ve Rus katliamından nasiplerini
almaktan kurtulamamışlardı.
O günleri yaşayan bir vatandaşımız
maruz kalınan bu acımasız katliamı şöyle dile getiriyordu. “İşgal sırasında
gücümüz elverdiğince çarpışıyorduk. Rus askerleri ve Ermeni çeteleri haince,
hunharca ve acımasızca Kent’te karşılaştıkları herkesi kesip kurşuna
diziyorlardı.”
Ahlat’ın işgalinden kısa bir süre
sonra Türk Komutanı Abdülkerim Paşa, 3’ncü Ordunun sağ cenahı ile Ruslara karşı
taarruza başladı. Abdülkerim Paşa karşısında tutunamayacaklarını anlayan işgal
kuvvetleri, 24 Temmuz akşamı Ovakışla’dan başlamak üzere karanlıkta Ahlat’ı
terk ederek Adilcevaz’a doğru geri çekilmek zorunda kalmışlardı. 24 Temmuz 1916
akşamı Ahlat’ı terk eden işgalci düşman
kuvvetleri, kin ve nefret duygularını dizginleyemiyor ve 4 Şubat 1916 tarihinde Chernozubov
komutasında bir kez daha Ahlat’a saldırarak, ikinci defa işgal ediyorlardı.
8 Ağustos 1916 tarihinde Gazi Mustafa
Kemal Paşa komutasındaki 2’nci Orduya bağlı 16’ncı Kolordunun 8’inci Tümeni
tarafından Bitlis düşman işgalinden kurtuldu. Mustafa Kemal’in ileri taarruz
emri vermesi üzerine 8’inci Türk Piyade Tümeni ve milis halk tarafından
taarruza devam edilerek Rahva Ovası’na kadar düşman kovalandıysa da daha
ileriye gidilemedi.
Tarih durağan bir periyot değil,
yaşayan bir süreç ve ne zaman ne olacağını
kestirmek mümkün değil. Hiç beklenmeyen bir anda Rusya’da meydana gelen
ihtilal, bir anda her şeyi tersine çeviriyor ve Ruslar palas pandıras pıllarını
pırtılarını toplayarak alel acele Rusya’nın yolunu tutuyorlardı. Böylece Sovyet
Blokunun sıcak denizlere açılma hevesi de kursaklarında kalıyordu. Türk
birlikleri de bunların peşine düşüp kovalıyordu. Ancak geri çekilirken de
ellerinden gelen ne varsa geri koymuyor, yapabildikleri en acımasız
katliamlarına devam ediyorlardı. Tatvan’la Ahlat arasındaki Zığak Köyü (Sarıkum) o tarihlerde Ahlat’a
bağlıydı, Tatvan’da Ahlat’a bağlı bir köydü buradaki vahşet unutulacak gibi
değildi. Ermeniler tarafından yerlere ucu sivri demir kazıklar çakılmış, başta
hamile kadınlar olmak üzere, kadın, çocuk, kız ve yaşlı demeden insanlar
karınları üzerine bu kazıkların üzerine atılmışlardı. Kazıklar birçoklarının
karınlarından girmiş, sırtlarından dışarı çıkmıştı. Bu vahşet, tarihin kanlı
sayfalarındaki yerini alıyordu böylece.
İşgal sırasında Ahlat’ın Kırklar
Mahallesinde mahsur kalan 18 Türk Askerini Satı Kadın adındaki bir kahraman
kadın pratik zekası ile azgın Rus askerlerinin saldırısından kurtarmayı
başarmıştı.
29 Haziran 1915 tarihinde
başlayan kabus, 2 yıl 17 gün sonra 21
Şubat 1918 tarihinde sona eriyordu.
Tarihin her döneminde paylaşılamayan bir sevgili konumunda olan güzel
Ahlat kurtuluyordu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder